Makam kavramı açısından öncelikli konunun “Perde Düzenleri” olduğu, “perdeler” var olmadan makamların oluşmalarının mümkün olamayacağı, “âğâz-seyir- karar” üçgeni ile oluşturulacak olan en küçük ezginin “makam”ı temsil ettiği, dolayısıyla Abdülbâkî Nâsır Dede’nin eskilerin varsayımlarına göre verdiği makam tanımına itibar edilmesi gerektiği, en az iki makamın bileşmesiyle “terkib” kavramının oluştuğu, asıl makamın ancak ve ancak kendi perdesinde başlayıp diğer perdelerde durmadan gezindikten sonra yine kendi perdesinde karar vererek oluşabileceği, tek bir perde düzeninde birden fazla makam ve terkibin anlatılabileceği, dizi kavramının yerine düzen kavramının kullanılması gerektiği, bir makamın oluşabilmesi için sekiz sesin kullanılmasının zorunlu olmadığı ve dolayısıyla türkülerde kullanılan nağmelerin de makamları ve terkibleri temsil ettiği, Halk ve Sanat diye ayrıymış gibi sunulan musıkilerin aslında tek bir musıki olan Türk makam musıkisini temsil ettiği, hakîkâti gizleyen uydurma sistemlerle, bilgilerle, zorlama nazari ve uygulamalarla hem geleneğin korunup, öğrenilemeyeceği hem de geleceğin inşa edilemeyeceği sonuca vardık.