Canlı varlıkların mahiyeti ve kökeni sorunu felsefe tarihinin en eski sorunlarından birisidir. Onların mahiyetinin ne olduğunu belirlemek, kökenlerine dair verilecek cevabı da önemli ölçüde belirlemiştir. İşte sorun bu yönüyle, evrende var olduğu düşünülen düzen ve gaye kavramlarından hareket ederek Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışan teleolojik kanıtla ilişkilendirilir.
Evrenin bir amacı var mıdır? Hayat ilk olarak nasıl başlamıştır? Karmaşık biyolojik sistemler nasıl bir araya gelmişlerdir? Düşünce ve bilim tarihinin zorlayıcı sorularıyla teleolojik kanıt peşine düşen insanlığın, gerek ilkçağ filozofları ve ilk İslam kelamcılarıyla (Nasıl ki bir taş yığını düzenleyici bir mimar olmadan kendiliğinden bir tapınak haline gelmezse, gördüğümüz düzenli nesneler dünyasını da bir amaç doğrultusunda meydana getiren bir kuvvet vardır, diyen Anaxagoras’tan İnsanın yaşadığı evrende meydana gelen her şey Tanrı’nın hikmetini, lütfunu, eşyanın işleyişindeki yüksek amaçları gösteren bir düzen ve uyuma sahiptir. Her şey mükemmel bir biçimde takdir edilmiş ve düzenlenmiştir,diyen Kindi’ye); gerekse teleolojik kanıt için dönüm noktası sayılabilecek Darwinci yaklaşım ve bu yaklaşımın çağdaşları arasında yürünen upuzun bir yol Tasarım ve Tanrı.