Savaşlar yahut mübadeleler değil; ayrıştırılmaya maruz kalan ve bu durumu kabullenerek varoluş hikâyelerini, dil ve kültürlerini unutan toplumlar yeryüzünden silinmeye mahkûm olurlar. Türkler, Farslar ve Kırmançlar; Zazaları kendilerinden kopmuş bir unsur olarak görüp asimile etmeye çalışırken Zazaların bu topraklarda kök salmış bir halk olduğunu unuturlar. Kürtlerin savaşçı ataları olan Zazalar; okumaya, tarihlerini öğrenmeye, akletmeye ve kendi mevcudiyetlerini ortaya koymaya başladıklarında küllerinden doğacak, kimliklerine ve dillerine sahip çıkacak, bugün karanlık görünen geleceklerini mutlak surette aydınlatacaklardır.
Abdulbaki Erdoğmuş, Tarih Boyunca Mezopotamya’da Siyasi Yapı - Zazalar adlı kitabında Zazalara seslenmekte ve bir toplumun okuyup uyanma, aydınlık geleceğe adım atma yolculuğunun ilk meşalesini yakmaktadır. Bir uyku hâlinde olan toplum, bilhassa bu toplumun gençleri; Abdulbaki Erdoğmuş’un yakmış olduğu meşalenin kuvvetli ışığıyla uyanacaklar ve Zazalığın özüne ait olan asil, boyun eğmez karakterlerine yeniden döneceklerdir.
Yazar; her toplumun farklı sapakları bulunsa da nihayetinde Mezopotamya medeniyetlerinin evrensel bir miras olduğunu savunmakta ve mühim olanın kimin nereden geldiğinin değil, farklılıkları ve haklarıyla birlikte her toplumun ortak kaderi yaşaması olduğunu dile getirmektedir. Zira yol ayrımlarına gelinip farklı sapaklara dönülse de çıkılan yolculuk ve varılacak olan yer aynıdır.