Su kedilerinden söz edildiğini ilk kez Kasımpaşa’da bir kahvede duydum. İç savaştan cephe gerisine hava değişimine yollanmış olan arkadaşım bu canlının adına ilk kez mineraller konusunda araştırma yaparken Plinius’un yazdıklarında rastlamış. O sıralar en şaştığı şeyler, bir, akik taşlarının silisten başka bir şey olmaması, bir de bu su kedileriymiş. Çok sonraları yaşayan Brahe de astronom olmasına karşın su kedilerinden söz ediyormuş. Şifalı Bitkiler ve Emraz’da da su kedileri anılıyormuş. Arkadaşım bu canlının aslında birçok kişiyi, birçok yıldızı bağlayan bir eksen olabileceğini düşünmüş. Tüm bunlar geceleyin izli mermilerle yapılan bir çatışmayı izlerken aklına gelmiş. Su kedileri akvaryumlardaki balıklar dara düşünce ortaya çıkıyormuş. Özellikle betalar ya da en azından kırmızı, tül kuyruklu balıklar son demlerini yaşarken akvaryumda yüzen bir su kedisi beliriveriyormuş. Bu ölüme yakınlığını gösteriyormuş. Büyüklüğü bir kedi yavrusu kadarmış. Kimi zaman yavrusunu kucağında tutar, kimi zaman kunduzlar gibi sırt üstü yüzermiş. Sessizmiş. Mineralog arkadaşım göbeğinin pembe olabileceğini, ola ki durum kötüleştikçe de kızardığını söyledi. Bıyıklarının dokunuşu şifalıymış. Metaller üzerinde inanılması güç etkileri olabiliyormuş: Bir kezinde bir su kedisi arkadaşımın gözünün önünde bir kaşığı kaldırıp havada tutmuş, sonra da kaşığa binivermiş. Kaşık öylece havada duruyormuş. Arkadaşım su kedilerinin hüzünlü bir yunusu, gören bir köstebeği, anasının sırtından düşmüş bir yarasa yavrusunu ya da bir ornitorengi andırdığını söyledi. Belki de canlı olmalarına karşın odradeki andırıyorlarmış. Tüm bunları ya hiç görmemiştim ya da hiç duymamıştım. Savaşa bir daha hiç dönmeyeceğini de söyledi. Bunun kurşuna dizilmek anlamına gelebileceğini biliyorduk. Çok acıkmıştık, çiğ köfte yemeğe gittik. Arkadaşımı bir daha hiç görmedim.
Basım Tarihi : 7 2005
Baskı Sayısı : 1
Sayfa Sayısı : 165
Ağırlık : 140 gram
En / Boy : 13.5 / 19.5
Cilt Tipi : Ciltsiz
Kağıt Tipi : 2. Hamur
Dil : Türkçe
Editör : Şenol Ayla