“S.Ö.Ğ.Ü.T.” diye yazdım parmaklarımla.
nasıl ses?
“Dinleyip nasıl sesler çıkardıklarını söyleyeceğim sana.”
Kelimenin kendisi mi yoksa ağacın sesinin nasıl olduğunu mu? İki sesi de tarif edemem. Latince isimlerini söyleyebilirim, etimolojisini araştırıp, sözlüklerdeki ona ilişkin maddeleri gösterebilirim, söğüt kelimesini farklı kalemler ve yazı tipleriyle, fırçamı mürekkebe batırıp kaligrafiyle yazmayı deneyebilirim. Ancak istediği bu değil. Kırk yıl önce çizdiğim o kara kalem ağaç eskizlerini de istemiyor. Bütün bunları ona vermek, ihtiyaçlarını, kayıplarını dinlemekten, sadece dinlemekten daha kolay.
Yalnız bir anneanne ile işitme engelli torunu, birbirlerinin hayatına ayak uydurmaya çalışırken zorlanır. Ancak ağaçlara olan ortak sevgileri kendilerine ait iletişim yollarını bulmalarında, doğanın suskunluğunda teselli aramalarına yardımcı olur.
Mitler, efsaneler ve eski bataklıklarla dolu İrlanda atmosferinde, kaybın ve sessiz kabullenişlerin işlendiği bu buruk hikâyede söğütlerin anlatmak istediği şeyler var.
Peki, biz onları duyabilecek miyiz?