Antik Yunan dünyasında Platon’a dek uzanan çizgide hakikat yönelimli düşüncenin geçirdiği varyantlar ve biçimsel uğraklar bu çalışmanın ana sorunsalıdır. Burada göstermek istediğim şey, Platon’un felsefesinin neden ve nasıl politik felsefe düzleminde inşa edilmiş olduğudur. Platon şüphesiz politik felsefenin kadim figürüdür; ama bu felsefeyi adına özellikle politik demeksizin nasıl politik olarak oluşturmuştur? Benim yanıtını aradığım soru budur.
Platon, felsefenin asli konusunu politik olanın içine yerleştirerek, politik olanı metafiziksel bir meseleye dönüştürmüştür. Üstelik bu metafiziksel konumlandırma, politik olanı bir düşünce nesnesine indirgeyerek, tüm düşünce biçimleri ve bunlara bağlı hakikat iddiaları arasında bağlaşım meydana getirmiştir. Yani, özetle, politik olan, felsefenin meselesine indirgenmesi sonucunda, diğer tüm düşünme biçimlerini kendinde toplayan bir evrensel küme, dahası aşkın bir düşünce imgesine dönüşmüştür. Bundan sonra mesele hakikatin ne olduğu değil, düşünce ile bağının nasıl kurulacağı problemidir. Bu nedenle hakikat ile düşünce arasına düşünmenin soyut öznesi olan insandan başka bağımsız bir özne, düşünme ile hakikat arasındaki bağın kurulması gereken biçimlerine ilişkin söz söyleyecek olan yetkili kişi girmiş olur: Platon’un deyişiyle, kral olması gereken filozof.