Balkanlarda milliyetçilik anlayışının siyasal politikayı belirlemede etkili olduğu bir sırada, Osmanlı Devleti’nin 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı kaybetmesi üzerine, Makedonya yeni bir mücadele alanı olarak ortaya çıkmıştı. Bu mücadelede bölgedeki kiliselerin büyük bir çoğunluğunu uzun süre elinde tutan ve bütün Ortodoksların temsilcisi olduğunu söyleyen İstanbul Rum Ortodoks Kilisesi’nin Yunanistan lehine bir politika izlemesi dolayısıyla kiliseleri de bir çatışma alanı haline gelmişti.
Ulahların kimliklerini korumak için, kendi dillerinde eğitim yapma ve kiliselerde ayin icra etmek isteklerine Rum Patrikhanesi’nce şiddetle karşı çıkılmıştı. Hatta Patrikhane, Ulahların Ulahça ayin yapma yerine kiliselerinin kapatılmasını tercih etmişti. Dinsel alanda kiliseleri kullanarak Ulahları Helenleştirmek isteyen Rum Patrikhanesi’nin bu politikası bazı bölgelerde geçici başarı kazansa da Ulahlar buna şiddetle karşı çıkarak mücadeleye başlamışlardı.
Ulahların ayrı bir millet olarak resmen tanınması Ulahları güçlendirirken, Yunanistan ve Rum Ortodoks kilisesinin Ulahları asimile etme politikalarına yeni unsurları eklemelerine sebep olmuştu.