Müjgan, kırklı yaşlarının başında olmasına rağmen, bakımlı ve oldukça genç gözüken güzel bir kadındı. Sonradan boyattığı sarı saçları ile yeri geliyor güneşten daha çok parlıyordu. Alımlıydı, zamanında çok canlar yaktığını herkes bilirdi. Yine de yeri geldiğinde eski huylarından geri kalmadığını gösterirdi. Mahallede O’nu tanıyan erkekler bilerek uzak dururdu. Konuşması cana yakın, sıcakkanlı ve de oldukça insancıl olmasına rağmen, hayatın kendisine yaşattığı olaylar bu hale getirmişti Müjgan’ı. Çift karakterli insanlar gibiydi. Her an nerede ne yapacağını, kendisini tanıyanların bile kestiremediği ruh haline sahipti. Uzun yıllar kullandığı sigarasını tamamen olmasa da bırakabilmişti. Şimdi sadece canı sıkıldığında ya da keyfe keder zamanlarda bir tane yakardı.
Bir tek vazgeçmediği alışkanlığı alkoldü. Özellikle rakı içmeyi çok severdi. Belki de sesinin kalın olmasının sebebi de çok fazla tükettiği alkoldü. Her akşam balkonun da kendine has tarzı ile çok sade döşediği masasına bir bardak buzlu su ve bir kadeh rakısı ile oturur, uzun süreler boyunca dalıp uzakları izlerdi. Arada sırada diline dolanan eski bir türkü gelir aklına ve mırıldanmaya başlardı. Her kelimesine ayrı bir anlam yükleyerek söylediği türküsünü kalın sesine rağmen çok güzel okurdu.