KİMSİN!
Sen… Sen, evet… Bu kitabı elinde tutan… Hayatının rutin işlerle örülü olduğunu düşünen. Kötülükten korkup hayatın kıyısında köşesinde yaşayan. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın derken yılanlarla aynı yatakta yatan. Sen, bakıp da görmeyen, duyup da düşünmeyen, hayatı yiyip içtiklerinin toplamı sanan. Ruhun inceliğini zayıflık, iyileri aciz gören. Kendi özünü sistem içinde eritip kaybeden. Yüzleşmeye hazır mısın?
Sen, kadınlığınla ve erkekliğinle, annenin rahmine düştüğün yalnızlığınla, karanlıktan gelen korkularınla, kocaman adamların kendini bilmez oyunlarıyla, düşler bahçesinde oynarken, masal prensesinin yırtılan eteğiyle…
Peki ya sen, bu romanın neresindesin? Ece, çocukluğunda ailesi tarafından istismara uğramış genç bir kadındır. Adile ile karşılaşması hayatının dönüm noktasını oluşturur. Adile, Ece’yi büyütür, okutur fakat ruhundaki yalnızlığa merhem olamaz.
Bu yalnızlığın çaresi Ece’nin kendisindedir; bunun farkına varması için kendisiyle yüzleşmesi gerekir. Bir gece, geçmişi ve geleceği arasında seçim yapmak zorunda kalır. Bu seçiminde geleceğine yönelir, kendisinden başlayıp topluma uzanan bir savaşı başlatır. Kendisi ve toplum ile… Cinsel kimlik arayışı içinde kadınlığını bulan Ece, kızına kendi bedeninden utanmamayı öğütlüyor.
Özge Doğar, annelik kavramını irdelediği Minnina Işıkları Kapama adlı romanında kadının toplumsal rolünü de sorguluyor.
Minnina! Kendine, topluma, insana, geleceğe, dostluğa, barışa, kardeşliğe ışıklarını kapama…