Her türlü tekil ve baglayici dayatmanin ötesinde, toplumun tüm fertlerini seçimlerinde özgür birakmasi gerektigi yönündeki prensip liberalizmin en açik ve bildik tanimi olageldi. Bu esas, adalet prensiplerinin düzenleyici rolünü kabul ederken, iyi bir hayatin nasil olmasi gerektigi yönündeki yerlesik öngörülere mesafeyle yaklasti. Bütün tartismanin gelip baglandigi yer ise bu tür prensiplerin gerçekten var olup olmadigi. Ve eger yoksalar, ahlaki ve siyasal bir ideal olarak adaletin sonuçlarinin neye benzeyecegi. Rawls, Nozick, Dworkin gibi düsünürlerle birlikte, konu hakkinda fikir beyan eden parlak bir kusagin en seçkin, en etkili temsilcilerinden Sandel, çagdas liberalizme dair en parlak elestirilerinden birini bu kitapta temellendiriyor. Liberalizmin sinirlarini, onu tayin eden kisi kavrayisinin köklerine kadar izleyip topluluk fikrine dair daha genis bir tartismanin temel ilkelerini saptiyor. Modern liberalizmi Kant geleneginde konumlayan Sandel, sonu Rawls’un kavramlastirmalarina çikan bir hat boyunca tüm bir liberalizm tartismasina boyut ve derinlik katiyor.