Siyasi bir tanım olduğu kabul edilen laiklik, en yalın haliyle, hiçbir inancın yanında saf tutmadan bilinç ve ifade özgürlüğünü savunur. Bununla birlikte, en azından Batı’daki tezahürlerinin “ayrıştırıcı” da olabildiği ve dini kendi inanç ve ibadet pratiklerinden ibaret bir alanla sınırladığı bilinir. Fransa’da kiliseyle devlet arasındaki bağı koparan 1905 tarihli yasal düzenlemeden bu yana laikliğin farklı kavrayış ve uygulamaların konusu olduğu da açıktır. Laikliği tüm bu asgari kabullerden itibaren çözümleyen bu çalışma, sadece bu konudaki farklı tartışma ve yorumları değil, laikliğin bu yüzyıldaki varlık imkânlarını da ayrıntılarıyla odağına alıyor.