Belki de kus, su “biliyor musun, duyuyor musun,“ diye tutturdugu kus söylüyordu Gülay’a, her seyi. “Üsküdar’a gidelim kusu“ adini takmisti Yavuz ona; dalga geçmek için... Gülay kusun mors alfabesine benzeyen sesini, Yavuz’a defalarca dinletmisti. Hiçbir sey anlayamamisti bu sesten. Ama, Gülay’in kara gözlerine bakinca, kendisinden çok daha fazla seyin farkinda oldugunu hissedebiliyordu.
Belki de bütün bu olan bitenler, yalnizca sezgiyle anlasilabilecek seylerdi; bugüne kadar kitaplarda yazmayan, henüz insan dilinde söylenmeyen seyler. Otuz-kirk sene sonra sosyologlar bu döneme bakip yorumlar yapacak, isimler koyacaklardi. “Ölenler,“ diyeceklerdi, “hepsi genç insanlardi. Çok genç insanlardi. Öyle gençlerdi ki, o kadar gençlerdi ki...“
(Arka Kapak)