Bir Türkiye düşünün: Futbol sahalarının büyük çoğunluğu toprak. Futbol ayakkabısı yok. Malzemeler yetersiz. Pozitif bilimlerin futbola katkısı çok az. Hepsi bir yana, futbol topu yok. Ulaşım problemi, yemek problemi; duş, antrenman sahası yokluğu bütün takımların sorunu.
Futbol örgütsüz. TFF dar bir kalıp içerisinde. Hakemler tamamen amatör. Taban birlikleri diye bir örgütlenme modeli yok.
Altyapı diye bir şey bilinmiyor. Futbolcu gelişimi doğaçlama.
İnanılmaz bir yokluk ve bilgisizlik dönemi yaşanıyor.
İşte böyle bir ortamda ilkokul mezunu Özkan Sümer'in hayat mücadelesi başlıyor.
Futbolun aileler tarafından hiç tasvip edilmediği bir dönemde, anneyi babayı ikna edip futbola devam etmek dünyanın en zor işi.
Her şeye rağmen Özkan Sümer'in futbol tutkusu kesintisiz devam etti.
Üstelik bilinmeyenlerin üzerine gitti. Görülmeyenleri görmeye çalıştı. Son nefesine kadar okudu, araştırdı.
Karanlık futbol geleceğini aydınlatmak için tüm gücünü ortaya koydu.
Önce oyunu keşfetti, sonra kurguladı ve üstüne bilgi, düşünce ve kültürü ekledi. Okuma tutkusu o kadar büyüktü ki bütün dünya klasiklerini, bilim, felsefe, sanat ve antropolojiye ait kitapları didik didik inceledi. Kendi üniversitesini yarattı.
80 yaşında kanserle amansız bir mücadele verirken hastane odasında “Kitap okuyamıyorum!” diye yakınması, okumak için duyduğu özlemin yüceliğiydi.
Hasan Al