İstanbul, mitolojide de hayvanlarıyla anılan nadir şehirlerden biridir. Tarihin her döneminde sokaklarında hayvanların dolaştığı, gökyüzünde kuşların uçuştuğu, denizlerinde meşhur balıklarının gezindiği bir şehir oldu. Her birinin ayrı bir hikâyesi ayrı bir gönül bağı vardır İstanbul’la. Kimi yanlışlıkla yolunu şaşırıp Boğaz’ın sularında bulmuş kendini kimi de rüzgârın şiirine takılıp yepyeni şarkılar mırıldanmış İstanbul semalarında. Ama her seferinde de İstanbullu ile bir olmuş, yâren olmuş. İstanbul’un Nam Salmış Hayvanlar’ını okuduktan sonra balıkçı tezgâhlarının önünden geçerken adımlarınız değişecek. Zira eğer palamut olmasaydı İstanbul diye bir şehir olmayacağını biliyor olacaksınız.
Bazen bir balinayla Kraliçe Thedora’nın gemilerinden birine kuyruk vururken bulacaksınız kendinizi bazen de bir martının kanadından izleyeceksiniz İstanbul’un yıllar içinde nasıl değiştiğini. Sokak köpeklerinin Hayırsızada’da çektikleri acılara ortak olurken, vicdanınızı ve insanlığın yeryüzündeki varlığını sorgulayacaksınız. Kedilerin Türk edebiyatına olan katkılarını okurken İstanbul’u salgın hastalıklardan korumak için gösterdikleri çabaya şapka çıkartacaksınız. İstanbul’da heykeli dikilen hayvanların öyküleri ruhunuzu sararken “Keşke…” diyeceksiniz. Keşke daha fazlası olsaymış…”