Istanbul, yalnizca “masalsi” görüntülerin pesinde kosanlari ya da her köse basinda bir suç yuvasi görmeyi bekleyenleri hayal kirikligina ugratacak pek çok “siradanligi” barindiran bir megapol. Birbirinden kopuk dokularin, kenti dönüstürme hirsinin ve pek de “egzotik” olmayan manzaralarin bilesiminde; göçle olusan devasa ilçeler, kendilerini “digerlerinden” soyutlamak isteyenler için insa edilen pahali kaleler, gayrimüslimlerle birlikte ruhunu da yitirmis mahalleler, Avrupa yoluna düsmüs göçmenlerin sigindiklari viraneler, kimselerin sahip çikmadigi tarihî yapilar ve daha neler var…Jean-François Pérouse’un 1990’larin ortasindan bu yana yürüttügü çalismalarin bir özeti olan Istanbul’la Yüzlesme Denemeleri, Istanbul hakkinda yazilan kitaplarin hemen hepsinde bas köseyi alan tarihî, turistik ve sik semtlerin sinirlari disina çikarak kentin yüzölçümünün %95’ini ve toplam nüfusun %90’ini içeren “çeper”lere odaklaniyor.Pérouse, kentin birbirinden koparilmis, belli gruplarca sahiplenilmis bölgelerini, gündelik yasamini, dünyanin baska kentleriyle kurulan iliskileri, kent sakinlerinin kentsel politikalara ve pratiklere müdahalelerini detayli saha arastirmalari isiginda inceliyor. Ortaya çikan, ne rengârenk bir Dogu masali ne de kapkaranlik bir kâbus anlatisi. Bu “gri” gerçegi olusturan parçalarin çesitliligi daha fazla zorluyor gözü ve akli…