Bir dönemin "Baska Istanbul Yok!" sözü, öyle görünüyor ki yerini "Bu Istanbul'da kaç Istanbul var?" saskinligina birakti. Kent büyük bir hizla genislerken sinif ve zenginlik, etnisite, cinsiyet ve yasam tarzi temelinde farklilasan kentlilerin her birinin kendi kisisel deneyimlerinden kaynaklanan farkli Istanbul'lar beliriyor. Sirrina eremeyecegimiz duygusu veren, hem üst üste binmis hem içe içe geçmis, büyük bir karmasiklik ve çesitlilik var karsimizda; biz onu anlamaya çalisirken de degismeye devam ediyor. Elinizdeki kitap bunun bilincinde olarak "Istanbul kimin sehri?" sorusu etrafinda farkli disiplinlerden yararlanan bir dizi makaleyi biraraya getiriyor.Kapitalistlesme sürecini kendine özgü bir ritmle yasayip dünya ekonomisiyle bütünlesmis bir dünya kentinden mi söz ediyoruz? Yoksa sermayenin sonsuz bir döngüyle bir yikim ve yapim alanina çevirdigi dev bir insaat santiyesinden mi? Pazarlama stratejilerinin eline birakilmis isiltili bir vitrinden, bir reklam panosundan mi? Istanbul'u turistlerin kartpostallardan gördügü tarihi kentte mi, temali yasam sitelerinde mi, yoksa zayiflarin, sehrin "gerillalari"nin fethettigi arka sokaklarinda mi aramaliyiz? Filipinli göçmen kadin isçiler bir pazar gününü nasil geçirir, ya da sokak saticilari islerini sürdürebilmek için hangi taktikleri gelistirir? Kimbilir, belki de Istanbul gerçegin kendisi degildir de, sanatçinin her defasinda yeniden kurgulayip ürettigi, pek çok kurmaca kentin üst üste gelip olusturdugu bir kolajdir.Istanbul Kimin Sehri? okurunu kentin, yalnizca güçlü ve sistemli çabalarla, kurumsal etkilerle ya da pazarlama etkinlikleriyle degil, bireysel katki ve rastlantilarla da meydana gelen ritmine kulak veren bir çerçevede, onun her gün yeniden üretilisi hakkinda düsünmeye davet ediyor.