“Olguya ait bir şeyle ilgili bütün uslamlamalar, neden etki ilişkisi üzerine kurulu görünür. Esasen belleğimizde duyularımızın tanıklık ve besbelliliğini aşmamıza izin veren de yalnız bu bağlantıdır. Örneğin adamın birine, tanığı bulunmadığı bir olguya ait şeyin gerçekliğine neden inandığını sorunuz. Söz gelişi arkadaşının Fransa’da, yazlıkta olduğuna niçin inandığını sorunuz. O, size bir sebep gösterecektir ve bu sebep de arkadaşından ya bir mektup almış veya arkadaşının daha önceki karar ve vaatlerini bilmiş olması gibi başka bir olgudur. Boş bir adada, bir saat veya herhangi başka bir alet bulacak bir kişi de bundan, bu adada, eskiden insanlar yaşamıştır sonucunu çıkarır.
İşte olgu alanındaki bütün uslamlamalarımız hep aynı yapıdadır. Daima şimdiki olgu ile bundan çıkarsanan arasında bir bağ olduğu varsayılır. Eğer bu ikisini birbirine hiçbir şey bağlamasaydı, çıkarsama, büsbütün güvenilmez olurdu. Karanlıkta heceli sesler ve kavranabilir sözler kulağımıza gelecek olursa, orada bir insanın bulunduğuna güven getiririz. Niçin? Bu gürültülerin sıkı sıkıya bağlı bulundukları insan doğası ve yapısının sonucu oldukları için değil de niçin? Eğer biz, bu çeşit bütün uslamlamaları inceleyecek olursak, görürüz ki bunlar nedenle etki bağlantısı üzerine kuruludur ve bu bağlantının kendisi, yakın veya uzak, doğrudan doğruya veya birbirine bitişiktir. Örneğin sıcaklıkla aydınlık, ateşin birbirine bitişik etkilerdir; şu şekilde ki bu etkilerin birinden ötekini çıkarmak yerindedir.”