“Hölderlin, kırk yaşında aklını yitirmeyi makul buldu.” R. Walser Hölderlin’in hayatı, tam ortasında ikiye bölünür. 1770 ile 1806 arasındaki ilk 36 yılında gündelik hayattan fazlaca uzak olmaktan korksa bile, gücü ölçüsünde zamanının dünyasında yaşayıp o dünyanın olaylarına katılan Hölderlin, 1807 ile 1843 arasındaki ikinci 36 yılını bir duvar onu dış dünyadan ayırıyormuşçasına temastan kaçarak olaylardan uzakta geçirir ve hayata karşı tavrını, her tür tarihsel niteliğin izlerini silmek üzerine kurar. Hölderlin’in Deliliği, Hölderlin’in, hayatının ikinci yarısında delilik teşhisini gönüllü olarak kabul etmesi üzerine Giorgio Agamben’in bu durumun nedenlerine felsefi açıdan eğildiği bir kroniktir. Agamben, Hölderlin’de aktif ve pasif, kamusal ve özel, akıl ve delilik, güç ve eylem, komik ve trajik arasındaki karşıtlığı etkisiz hale getiren ve Hölderlin’in Batı düşüncesine bıraktığı politik mirası temsil eden alışılmış bir yaşam görür. Alışılmış yaşam, şiirsel bir yaşamdır; kararlaştırılamayacak veya emredilemeyecek bir şekilde, insanlığı şiirsel olarak içinde yaşatır. Hayatın kendisi de dahil olmak üzere her sanatta ve çalışmada başarısızlığı tek kader olarak kabul eden bir hayat...