Bu hayat insanoğluna bahşedilen en büyük nimettir. Hayatı güzel ve temiz yaşamak bizim üzerimize bir borçtur. Çünkü bu hayat bize emanet verilmiş, bunun dönüşü ve hesabı var. Doğruluğu, iyiliği, güzelliği kendimizde yaşatmak, zamanı geldiğinde şu bedeni Hakk’a tertemiz döndürebilmek insanın en büyük sorumluluğudur.
İslâm’ın doğru anlaşılması hayatı güzelleştirir. Çelişkilerden, bid’atten uzak, dinin esaslarına uyarak teslimiyet göstermek; yalandan, kibirden, şöhretten uzak, her şeyin karşılığını Allah’tan beklemek İslâm’ı yaşamanın en olgun hâlidir. İnsan güzel huylu olduğu; edeb ve ahlâkı üzerinde yaşattığı zaman İslâm’ı anlar. Allah (cc) ve Rasûlüne îmân eden kişi edebi de bilir, ahlâkı da. Rasûlullah: “İslâm güzel ahlâktır” buyurmuştur. Bir insanda edeb ve ahlâk yok ise, sahip olduğu ilim de bir işe yaramaz. İnsanın ilmi; hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayıracak olgunlukta olmalı.
Hırs, bencillik, öfke, cimrilik, hasetlik ve kibir, insanı felakete sürükler. Eğer bu huyların birazı insanda varsa, bunları yenmeden kurtuluşa eremez. Yaptığı ibâdetler gerçekçi olmaz. Bu huyları terk eden insan, kâmil bir insan olur ve ebedî saadete erişir. İşte o zaman İslâmiyet’i anlar. Rabbânî düşünceyi idrak eder ve yaptığı ibâdetten zevk alır.