Ocak 2015’te Paris’te girisilen cinayetler hakli olarak büyük bir tepki dogurdu ama ayni zamanda Müslümanlarin Avrupa’daki varligina dair kamuoyunda yer alan önyargilari ve kafa karisikligini da artirdi. Simdi Avrupa’da en çok ihtiyaç duyulan sey, Müslümanlarin varligini “zit kategoriler” vasitasiyla düsünmeyen bir sagduyu gelistirmek. 2009-2013 yillarinda Avrupa’nin 21 kentinde göçmen “siradan Müslümanlar” ile onlarin Müslüman olmayan komsulari ve hemserileri olan “kökten” Avrupalilari yüz yüze tartisma toplantilarinda biraraya getiren saha arastirmasinin sonuçlarini yorumluyor Nilüfer Göle. Arastirmanin amaci, sokakta kilinan namaz, minareler, camiler, Danimarka’da yayimlanmis karikatürler, kadinlarin basörtüsü ve çarsafi, seriat, helal gida ürünleri, bazi sanat yapitlari, Yahudiler ve Yahudilikle iliskiler gibi konularda Avrupa kamu alaninda ortaya çikmis çesitli tartismalara verilen tepkileri sorusturmakti. Göle, tercih ettigi özgün arastirma yöntemi sayesinde pek çok basmakalip düsünceyi sarsiyor ve bütün bu tartismalarin aslinda alternatif bir kamusal kültürün ortaya çikmasina paradoksal biçimde katkida bulundugunu gösteriyor: Islami hiphop’tan “helal jambon”a varincaya dek günümüzün Avrupa Müslümanlari, modern yasam biçimlerini Islam’a uygun biçimde yapilandiriyorlar ve bu yapilandirma Avrupa’nin kültürel degerleriyle çeliskili degil. “Avrupa’nin ve Islam’in iç içe girerek yarattigi bu kültürel melezlenmenin hem Cihatçi hem Islamofobik düsmanlari var. Ancak umutlu olabiliriz. Bunlarin yarattigi kangrene karsi en etkin panzehir toplum insasinin potansiyelinde, farkliliklardan kolaj yapmak yerine onlari hali gibi dokumakta yatiyor. Avrupa’nin istisnai özelligi yaratici özgürlügünde, kendini Öteki ile her daim yeniden icat etme kapasitesinde aranmalidir.”