Soğuk bir kış günü, elinde küçük bir valizle İping ancıKöyü’ne gelen yab yüzünü ve tüm vücudunu saran beyaz sargıları, büyük mavi gözlükleri, fötr şapkası ve uzun paltosuyla garip bir görünüşe sahiptir. İping sakinleri, en az görünüşü kadar garip davranışları da olan yabancının bir şeyler gizlediğini fark edince, ona sorular sormaya başlarlar. Şüphe ve merakın iç içe geçtiği bu sorular, gücün sırlarıyla ilgili çetin bir maceraya davet eder onları: Görünmez biriydim ve görünmezliğin bana verdiği olağanüstü avantajları daha yeni yeni fark etmeye başlıyordum. Şimdiden kafamın içi artık özgürce yapabileceğim tüm o çılgınca ve müthiş şeylerin planlarıyla doluydu. H. G. Wells 1897 yılında yazdığı bu bilim kurgu romanında, görünmezliğin sırrını bulan Dr. Griffin’in keşfinin nasıl kontrolden çıktığını anlatırken, toplumun kendinden olmayanlara karşı gösterdiği saldırgan tutumlara da sarsıcı eleştirilerde bulunuyor. Görünmez Adam, toplumun dışladığı ve toplumu dışlayan marjinal bir adamın öyküsüdür; Wells bize, pek çok kitabında olduğu gibi, yine şunu soruyor: “Başınıza böyle bir şey gelseydi peki siz ne yapardınız?”