İçine dünyayı sığdıracak kadar büyük bir kalbi vardı. Ama o kalbin içinde dünya sevgisine yer yoktu. İsmini söylediklerinde akla evvela “sevgi” gelirdi. Canlı cansız fark etmezdi; bıkmadan, usanmadan severdi. Bu sevgiden nasiplenecek bir de çocuk vardı: Salih. Hiç tanımadığı Gemuhluoğlu’nu rüyasında görecek, sonra İnsan Müzesi’nde tanış olacaklardı. Fakat hikâyenin başlaması için Salih’ın mışıl mışıl uyuması, heyecanla uyanması gerekiyordu…