Arafta kalan Rosel, bir ölü müydü, yoksa bir yaşayan mıydı? Bu sorunun cevabını ne kendi ne de bir başkası biliyordu…
Yıllarca çektiği babasızlığın yokluğunu, şu cümlelerle hayal edebiliyordu:
“Bir babanın sarılışı, kışın yere düşen ilk kar tanesi, bahar geldiğinde o karların arasından ilk patlak veren tohumun azmiydi. Bir babanın güvenli kolları, güneşin ruhu gevşeten sıcaklığı, sonbaharın göz kamaştıran renk cümbüşüydü. Annesinin taştan göğsünden başka bir şeyin tadını bilmeyen birine göre baba, yaşamam için içime üflenen nefesten daha kutsal bir hediyeydi.”
Rosel bu araftan kurtulup babasını bulabilecek miydi? Ait olduğu yer neresiydi?