EN KÖTÜ HAPİSHANE KENDİ KENDİMİZE KURDUĞUMUZDUR
Farkına varamayabiliriz ama bazen kendi kendimize kurduğumuz öyle hapishaneler olur, o kadar
sıkı parmaklıklar arkasında yaşamaya çalışırız ki; Mağduriyet Hapishanesi, Kaçınma Hapishanesi,
Kendini İhmal Etme Hapishanesi, Sırlar Hapishanesi, Suçluluk ve Utanç Hapishanesi, Keder
Hapishanesi, Katılık Hapishanesi, İçerleme Hapishanesi, Korku Hapishanesi, Yargılama
Hapishanesi, Umutsuzluk Hapishanesi, Affetmeme Hapishanesi…
Nazilerin toplama kampından sağ çıkmış ve klinik psikolog olan yazar Edith Eger, “Hapisliklerin
en kötüsü Nazilerin beni içine tıktığı değildi, en kötü hapishane benim kendime kurduğumdu”
diyor. Uzun ve çalkantılı bir hayatın içinden süzülen çarpıcı hikâyeler eşliğinde hapishanenin
zihnimizde olduğunu anlatırken özgürlüğe ve dolayısıyla potansiyelimizi kucaklamaya açılan
kapının anahtarının da cebimizde olduğunu gösteriyor.
En kötü deneyimlerimiz, en büyük acılarımız öngörülmemiş keşifleri harekete geçirip yeni bakış
açılarına ulaşmamızı sağlayarak en iyi öğretmenlerimiz haline gelebilir. Önemli olan başımıza ne
geldiği değil, onunla ne yapmayı seçtiğimizdir. Şifa bulmamız, doyuma ulaşmamız ve
özgürlüğümüz bu seçimimize vereceğimiz anlama ve devşireceğimiz amaca bağlıdır.
Hayat bir armağan, onu kendi yarattığımız hapishanelerde ziyan etmek yerine, değerini bilerek ve
hissederek özgürce yaşayalım.