Dünyaya anlam kazandırmak için anlattığımız öyküler –mitoloji ve din, edebiyat ve felsefe, bilim ve sanat– fikirlerimizi başkalarına aktarma araçlarımızdır. Ancak düzen arayışımızın altında temel düzensizlik korkusu yatar. Gerçek kaosu imgelemek zordur, onu betimlemekse çok daha zordur.
Kaos İmgelemi’nde Martin Meisel büyük bir tutkuyla ve heyecanla mutlak kaosu göstermek, ortaya koymak ve rasyonalize etmek için müthiş bir uğraş veriyor. Bu amaçla, kaos imgesinin toplumsal, psikolojik ve kozmolojik dönüşüm noktalarının öyküsünü aktarıyor. Edebiyattan, felsefeden, resimden, grafik sanatından, bilimden, dilbilimden, müzikten ve filmlerden örneklerle, 18. ve 19. yüzyıllarda kaosun yıkıcılıktan özgürlük ve enerji sağlama potansiyeli olan bir imgeye dönüşümünün olağanüstü öyküsünü anlatıyor.
Sophokles, Platon, Lucretius, Calderon, Milton, Haydn, Blake, Faraday, Çehov, Faulkner, Wells ve Beckett okumaları ile Brueghel, Rubens, Goya, Turner, Dix, Dada ve fütürist ressamların tablolarını aynı potada eriten Meisel, termodinamikte enerji ve entropinin ele alınışındaki devrime dikkat çekiyor. Yazar sonunda bu kaotik çerçeveyi anlam, amaç, ölümlülük ve zihin gibi konuları açıklamakta kullanıyor.