“Hayat, kayaç katmanlari gibi parçalarina ayrilan degersiz bir kütledir.”Türkçe edebiyatin sözünü sakinmayan kalemi Ayfer Tunç, yazarlik hayatinin 25. yilinda sarsici bir romanla karsimizda.Hayati “yolcu” olarak yasamak isterken baba mirasi otelin isletmecisi, ailesinin “reisi” olmak zorunda kalan Mürsit, her geçen gün tamahkârlasan bir sehirde, gerçek dostlugu Istanbul’da biraktigi hayaletlerden kaçarak Mürsit’in oteline siginan Madenci’de buluyor. Iki arkadasin dünya algisi, okuyucuya Türkiye tarihindeki utanç sayfalarinin bir özetini sunuyor.Arka plani toplumsal facialar, kitlesel cinnet hikâyeleriyle örülen Dünya Agrisi’nda, geçmisle hesaplasma cesaretini gösteren insanlari yasadiklari toplumdan ayiran sinir imleniyor.Dünya Agrisi kelimelerle sikilmis bir yumruk. Böyle bir sehirde sir saklamanin imkânsiz oldugunun farkinda degil. Ögrenecek elbet, bir gün sehir dedigi seyin birbirini gözleyen sayisiz gözden ibaret oldugunu o da anlayacak. Ama buna çoktan alismis olacak ya da daha fenasi baskalarini gözleyen sayisiz gözden biri haline gelecek. Babamin oglu o olmaliydi diye düsünüyor, ben, oglum gibi bir ogul olsaydim babam mutlu ölürdü; oglum babamin istedigi gibi bir ogul oldugu için ben mutsuz ölecegim.