Kabul etmek durumunda olduğumuz şey, bu yüzyılda başımıza ne geldiğini bilmediğimizdir. Olayların köklerini ve nedenlerini ve kabul edilmiş örüntülerin anlamlarını yeniden gözden geçirmeliyiz. Yalnızca özgül tarihsel bunalımları değil, ama asıl olarak olayların örüntülerini ve toplumsal yapıların örüntülerini de. Eyleme geçebilmek için hem olaylar hem de tarihin itici güçleri hakkında yeniden düşünmeye veya yeni bir yoldan düşünmeye hazır olmalıyız. Bizatihi politika “tasarımı”dır ve “ekonomi”dir sorgulamamız gereken. Bu kutupsallık ve bu diyalektik bizi şeylerin gerçekte nasıl işlediğini görmekten alıkoyan bir diğer tuzağa düşürücü masal değil midir? Eğer kandırılagelmişsek ve şeyler göründükleri gibi değillerse, bu bir rastlantı değildir ve bizler de aptal değiliz, ama servet ve gücü de içeren belirli gerçek saikler konusunda oyuna getirildik.
İlk olarak, olaylar ve yapıların incelenebileceği tarihsel bir perspektif ve yöntem ortaya koymamız gerektiği sonucu çıkıyor buradan. Varolan bunalım diyalektiğinin irrasyonel doğası ortada olduğuna göre, diyalektik yönteme başvurmaksızın, dinamik dönüştürücü terimlerle şeyleri inceleyebileceğimiz yeni bir yol bulabilmemiz olanaklı olmalıdır. Bir kez “dünya sorunları”nın halihazırdaki senaryosunu çözdüğümüzde, işte o zaman hem eleştirel hem de yapıcı bir şekilde önümüzde duran meselelere, tümüyle yeni bir iktidar anlayışıyla bakmamız olanaklı olacaktır ve bu yeni iktidar anlayışı sayesinde meselelerin üstesinden gelecek ve toplumu değiştirebileceğizdir.
Batılı bir Derviş olan Abdülkadir El-Murabıt’ın meşhur eseri “Diyalektiğin Sonu: Gelmekte Olan İnsan İçin” Ersin Balcı’nın tercümesiyle yeniden okuyucusuyla buluşuyor.