Modern duruma damgasini vuran fenomenlerden biri sekülerlesmedir. Yalin bir ifadeyle o, herhangi türden bir ‘askin/askinlik’in insana gittikçe daha az gerçek gelmesidir. Din ile iliskisi bakimindan söyleyecek olursak o; dünyanin ve hayatin gelenekteki dinsel yorumlarinin artan bir hizla “hakikat kaybina ugramasidir.” Modern öncesi insani her taraftan saran ilahi varliklar bir bir yok oldular. Bir zamanlar tanrisal varliklarla ve kuvvetlerle dolu olan evren artik bos, soguk ve bir matematiksel düzendir. “Modern bilimsel dünya görüsü” dedigimiz sey de budur zaten. Evrenin matematiksel bir düzen olarak görülmesi fizikçiye pek yardimci olur; ama epeyce sayida diger insanlara ise ürperti ve korku verir. Modernitenin besinci ikilemi olan sekülerlesmenin baslamasiyla birlikte evrendeki ilahi bütünlük ve anlam kaybolmaya basladi; ta ki maddi alan hem her seyi kusatici hem de tamamen kendi üstüne kapanip askin bir atif noktasini reddedinceye kadar. Bu noktada insan evrende gerçekten yapayalniz kaldi. Tanri’dan, tanrilardan ve meleklerden epeyce uzaklasildi. Bu ‘güçlü’ varliklarin somutlastigi varliklar dünyasinin kirintilari bile modern bilinçten kayboldular ciddi olasiliklar olarak. Bir büyük kentin kenar ve gecekondu mahallesindeki papaza niçin burada faaliyet yaptigini sorarlar; “Tanri’nin dedikodusu bari tamamen ortaliktan kaybolmasin diye” olur cevabi. Bu cevaptaki bir kelime, ‘askinin isaretleri’nin modern zamanlarda ne hale geldigini açik sekilde ifade eder: Dedikodu. Ve pek de saygideger bir dedikodu bile degildir o.