Temmuz 1923'te İsviçre'de imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye’nin modern ulus devlet olmasını resmîleştirdi ve düvel-i muazzama bunu kabul ettirdi. Bu kurucu anlaşma Türkiye açısından kuşkusuz çok başarılıydı ve avantajları büyüktü ancak o ölçüde başka gruplar için bedelleri olan da bir anlaşmaydı. Antlaşma, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını belirmenin yanı sıra Osmanlı sonrası oluşan ulus devletlerin sınırlarını, siyasi sistemlerini ve vatandaşlık anlayışlarını da tanımlamıştı. Kieser, bu Antlaşma’yla “kendi kaderini tayin hakkı”nın nasıl yalnızca muzafferler için, onlar ihtiyaç duyduğu müddetçe geçerli olacağını bizlere derinlikli bir biçimde anlatıyor. Aynı zamanda Lozan ile birlikte demokrasiye, çokkültürlülüğe ve çoğulculuğa doğru giden yolların nasıl tamamen kapanıp mühürlendiğinin de tarihsel bir panoramasını ortaya koyuyor.
Bu çalışma, Lozan Antlaşması’nın özgün bir yorumunu sunuyor. Büyük Savaş sonrası dönemde iki yeni rejiminin ortaya çıkışını anlamamızı sağlıyor: Bolşevik Sovyetler Birliği ile birlikte kendilerini gelecek antidemokratik çağın temel direkleri olarak gören İtalya'da faşizm ve Türkiye'de Kemalizm.
Hamit Bozarslan - EHESS, Sosyal Bilimler İleri Araştırmalar Okulu