Son yillarda siyaset alaninda yasanan kapsamli degisim, vesayetin geriletilmesi, sivil siyasetin güçlenmesi, özgürlük alanlarinin genislemesi sayesinde senelerce siddet sarmalina mahkûm edilen Kürt sorununun da siyasi yollarla çözümü için umut veren çabalar ortaya kondu. Devletin; siddetle bu meselenin hallolmayacagini, inkâr ve asimilasyon siyasetinin sürdürülemeyecegini, bunun toplumsal yarilmayi giderek derinlestirdigini anlamasi neredeyse otuz yili buldu. Otuz yillik savasin tüm alanlarda yol açtigi tahribatin sagladigi olumsuz tecrübeyle toplumun genelinin, çözümün ancak siyasi yollarla mümkün olduguna kanaat getirdigi de bu sayede müsahede edildi. Savas ne özgürlük ortamini genisletmekte ne de haklarin temini konusunda bir sey sunmaktaydi.Kürtlerin kimlige dayali haklarinin genislemesi, Kürt etnik kimliginin kabullenilmesi, inkârin ve asimilasyonun son bulmasi, Kürtlerin tümüyle esit yurttas sayilmasi, silahli mücadelenin yerini siyasi faaliyetlere birakmasi, siyasal temsil ve çogulculugun saglanmasi ve cari sistemin bu zemini saglayacak biçimde degismesi “çözüm süreci” olarak adlandiriliyordu. Iste hükümet de bu kabuller ve özgürlükçü bir formasyonla 2005’ten itibaren on yil boyunca sorunu çözmek için büyük riskler üstelenerek, siyasi çözüm denemelerine basvurdu. Daha evvelki çözüm denemeleri bazi provokatif hadiseler nedeniyle yarim kalmisti. 2013 yilinin baslarinda Öcalan ve Erdogan’in kararlilik vurgulari esliginde baslayan ve belli asamalari kat eden son çözüm süreci de ne yazik ki üç yillik ugrasin ardindan 2015 Temmuz ayindan itibaren yasanan olumsuz gelismeler nedeniyle bir kez daha rafa kaldirildi.Cahili sapkin anlayislari ve partizanca tutumlari geride birakmadan Kürt sorunu konusunda adil bir durus sahibi olmak çok zordur. Farkli kesimlerin çözüm ezberlerini tekrarlayarak ya da iki taraftan birinin ulusçuluguna ram olarak çözümü dilemek yerine Rabbimizin bizden istedigi gibi adil ve istikamet sahibi olarak hak ve adalet için mücadele etmek en dogru olandir.