Koltuklara çökmüstük. Merakli gözler üzerime kenetlenmis beni agir agir kemirmeye baslamisti. Hastaymisim gibi bakiyorlardi.
Tek kusurum geçmisimin ancak bu sabaha kadar uzaniyor olmasiydi. Ben onlarin geride birakmis olduklari günlerin bir parçasiydim.
Hepsi ortak geçmislerinden birtakim izler ve isaretler tasiyordu.
Bense olmayan geçmisimle onlarin bu fevkalade düzenini bozuyordum. Yüzlerine yapismis olan tereddütlü gülümsemelerin, huzursuz kimildanislarinin, kaçan gözlerin arkasinda hafizasizligimdan
kaynaklanan derin ve yabani bir keder vardi.
Bir adam düsünün, bir kaza sonucu bellegini yitirmis... Geçmisini hatirlamiyor, ailesini, çevresindekileri tanimiyor ve hepsinden önemlisi, nasil yasayacagini bilmiyor. Birileri var onunla konusan… Kim bu insanlar, neden bakiyorlar ona? Karanlik ve tekinsiz sehri, alelacayip suretleri kendisi yaratmis olabilir mi?
Bazen bos, bazen anlama istegiyle bakiyor etrafa. Her seyi yeniden ögrenerek basladigi hayati, kâbuslarla ve geçmisinden gelen tedirginliklerle günbegün koyulasiyor. Hatirlamak, günü yakalamak, iyilesmek… Aç gözleri!
Denizi kapatan insaat, çok basli ejderhalar, cadilar, Beyoglu, gri apartmanlar, çukura indirilen ceset ve kendini arayan bir hafiza… Kapa gözleri!
Hakan Biçakci’dan kördügümün ve huzursuz bir zihnin romani…