Bu öyküler 1940 ve 1950'li yillarda ya dogrudan yasadigim ya da yakin tanigi oldugum olaylardan derlenmistir. Olay anlatilirken o günlerin yasam biçimleri, düsünce yapilari, zevkleri, eglenceleri, acilari, algilari, olaylar karsisindaki tepkileri, bakis açilari, kisaca tüm deger yargilari da birlikte sunulmaya çalisildi. O yillarin Anadolu'su bugünlerinkinden çok farkliydi. Birakin köyleri kasabalari pek çok ilinde elektrik yoktu. Köylerinde okuma yazma bilen insan sayisi (ki sadece erkekler için geçerliydi) bir elin parmak sayisini geçmezdi. Her türlü islerinde kullandiklari teknoloji ortaçag teknoloji düzeyinin neredeyse aynisi gibiydi. Insanlar her türlü kararlarini düsünüp akil yürüterek degil, duygu, gelenek, göreneklerin ve aliskanliklari çerçevesinde verirlerdi. Iste ben bu öykülerimde 9-15 yas arasi bir çocugun gözlemlerini, olaylari analizini ve yorumlayisini onun bakis açisindan, onun duygu ve algilariyla aktarmaya çalistim. (Tanitim Bülteninden)