Çok değil bir asır evvel; Deliorman'dan Gül Baba'ya, Priştine'den Kızıldeli Sultan Dergahı'na, Harabati Baha'dan Sarı Saltık'a, Berat'tan Yanya'ya, Epir'in geçit vermez dağlarından Akdeniz'in ortasındaki Girit'in Kandiye şehrine, oradan denizin öte yakasında Abdal Musa'nın Bağlar arasındaki görkemli dergahına, Şahkulu Sultan'a velhasıl kuzeye güneye doğuya batıya uzanan geniş coğrafyada Arnavut, Boşnak, Giritli, Yörük, Türkmen, Kürt cümle aşığın ayakta tuttuğu yüzlerce dergah, dervişlerin "yeknazar" gönlünde hep "aynı" idi. Ne yazık ki- burada sadece modem bir tasarım olarak ele almadığımız- kavmiyet, türab olmayı bilen insanlığa kapısını her daim açık tutmuş inancın sihrini, epey zamandır bozdu ve son iki yüzyılın milliyetçi akımlarıyla gönülllerdeki sınırları bir hayli daralttı. Komita savaşlarının hazırladığı büyük hesaplaşmaların ardından; acımasızca çizilen sınırların getirdiği bölünmüşlük halinden, insanlığın tümüne seslenen başka evrensel öğretiler gibi Bektaşilik de payına düşeni aldı.