Destanların, efsanelerin, kahramanlık hikâyelerinin dilden dile aktarıldığı çağlardan günümüze Türklerin yaşadığı coğrafyalarda şiir, diğer türlerden her zaman daha önde olmuştur. Geleneğin dildeki bu coşkun ırmağı bu güne kadar hızını kesmeden akmaya devam etmiştir. Yağız atının üzerinde uçsuz bucaksız ovaları seyreden bir Anadolu delikanlısı da, çeşme başında güğümünü dolduran örgü saçlı nazlı bir köy güzeli de, oğlunu askere göndermiş yüreği yanık bir ana da içini dökmek için mısralara sığınmıştır. Binyıllardır dörtlük dörtlük, mısra mısra akan bu coşkun ırmak; bazen Yunus’un dilinde en arı duru haliyle süzülürken, bazen Dadaloğlu ile coşup gürlemiş, kimi zaman da Bakî’nin, Fuzûlî’nin kalemiyle yol bulmuştur.
Eşsiz geleneğimizin izini sürme gayretiyle yola çıkan Selçuk Kayhan’ı sizlerle buluşturmaktan mutluluk duyuyoruz.
Kadîmî âleme avazın yeter
Yeri göğü aldı niyazın yeter
Nasibdâr olana vaazın yeter
Sen gidende alır herkes payını