24 yasindaki Nasuh Mahruki Bir Dagcinin Güncesi'nde, ilk kez 7000 metrelik bir daga tirmaniyor, ilk kez bir kitap yaziyor, ilk kez bu kadar zorlu bir hedefin pesine düsüyor ve ilk kez iç dünyasini hem kendine hem de bizlere bu kadar açiyor.Hep merak etmisimdir, nedir bu bazi insanlari dayanilmaz bir sekilde kendine çeken çagri; kimini yollara, kimini denizlere, kimini daglara götüren bu çagri. Neden ve nasil bazilarini her yerden, her seyden kopartir da, çogu insan tarafindan hissedilmez, anlasilmaz bile. Sanirim bazi ruhlarda bu dünyaya karsi çok büyük bir açlik var. Tutku içten geliyor, eylem yalnizca onun disavurumu. Bazilari kendilerine mekân olarak bütün dünyayi seçmisler bayrak olarak da özgürlügü. Yüzlerce yildir daglar, denizler, yollar binlerce insani yuttu ama bu, yeni gelenleri durdurmaya yetmiyor. Tehlike, zorluklar, korku ve ölüm bazi ruhlari durdurmak yerine daha da costuruyor ve kendine çekiyor.Gilgamis'i, Odysseus'u, Marco Polo'yu, Magellan'i, Colomb'u, Peary'i, Amundsen'i, Hillary'i ve daha binlercesini oradan oraya savuran sey hep özgürlüge düskün, coskulu ruhlarinin üzerine kurulmus kesfetme ve bilme tutkusu ve dogaya/kendine meydan okumanin dayanilmaz çekiciligidir. Jack London'in Buck'ini sonunda kurtlarin arasina çeken doganin çagrisi, bazi insanlari da daglarin tepelerine, engin denizlere, dünyanin bilinmeyen köselerine çekiyor, bedeli ne olursa olsun. Yine de, bu dünyada iz birakan insanlarin çogu, uslu uslu oturmayan, akilli-uslu ögütleri dinlemeyen ve kendi kararlarini kendisi verip, kendi yolunu çizenler, gemilerini yakmaktan korkmayanlardir. Yasam, büyük ve güvenli gemilerle sakin bir gezi mi, yoksa kendi teknenizle soluk soluga bir yolculuk mu olmali, bunun seçimi size kalmis... (Tanitim Bülteninden)