Sehrin kurulusundan bu yana olan biteni anlatan vakayinameler de bunlardan bahseder; ancak kim olduklarini, kimlerden olduklarini yazmazlardi. Sehir halki, kadini andirmayan, erkege ise hiç benzemeyen bu tuhaf insanlari ancak lakaplariyla tanirlardi. Insanlarin hem köse bucak kaçtiklari, hem de dostlardan ve düsmanlardan haber alabilmek için agizlarini aradiklari bu gammazçenelerin lakaplari Baklaislanmaz, Gözündenkaçmaz, Bülbülgibiöter, Herdeliktençikar, Çenesidurmaz, Dilibatar, Bogazibos, Lafibitmez, Gördümüsöyler ve Agzikapanmazdi. Denilirdi ki, bu gammazçenelerden biri isterse zifaf gecesi gelinle güveyin arasina girerdi ama ikisinin de ruhu duymazdi." Devrim Kodakci zamansiz ve mekansiz bir ask hikâyesi anlatiyor. Kimi zaman çalçenelerin kol gezdigi yeryüzünden, kimi zaman tek bir çalçenenin dahi haberdar olmadigi yer altinin karanliklarindan, kimi zaman da Hüzünler Vadisi'nden yansiyan öykülerden harmanlanan bir ask hikâyesidir anlatilan. Kodakci, masalsi bir anlatimla ve kendine özgü bir dil ile okuyucuya bir edebiyat söleni sunuyor. Okuyucunun payina düsen tek sey bu edebiyat söleninden keyif almak. Daha önce Kebikeç kitabini yayimladigimiz Devrim Kodakci, "Bir Çalçene Hikâyesi" ile edebiyat dünyasinda usta bir yazar olarak yerini saglamlastiriyor. Sözü Devrim Kodakci'ya birakirsak: "Laf dedigin yükte hafif, manada agirdir Tugcen. Laf dökülür agizdan, saraylar insa eder; laf dökülür agizdan, gönüller harap eder. Laf olur devlet kurar, laf olur yuva yikar; laftir makami getiren, laftir kelleyi götüren. Hele ki bir tasinmaya görsün dilden dile; biri bin, pireyi deve, kurdu kuzu yapar laf. O sebeple dedikodu kazaninin kokusu duyani mest etse de, içinden tasan hikâyelerin özü bol miktarda fitne ile iki fiske fesatti".