Beni beklerken, her zaman oldugundan daha güzel, daha savunmasiz,daha cazip, daha derindi. Kendi eksikligimi onun anlamli yüzünden okumak...Ya gelmezsem kaygisiyla gerilen hatlari, büyüleyici bir tereddütle etrafina bakinmasi, milyarlarca insanin yasadigi koskoca dünyada sadece beni bekliyor olmasi... Iste bu bas döndürücü görüntü karsisinda huzur içinde ölebilirdim. Insanin asik oldugu kisinin kendisini bekleyisini izlemesi harika bir sey. Biliyorum, bu pek rastlanacak bir manzara degil. Çünkü o seni beklerken,sen orada olmazsin. Orada oldugundaysa, artik seni beklemiyordur.Cenaze evleri, egzoz kokusu, ucuz filmler, bagiran televizyonlar, kanepeler, ugultulu fotograflar, sehrin agriyan mafsallari, radyonun dalga boyunda sikinti, yagmurluklu adamlar, yilin en kötü gününün en berbat saatinde yasanan hortlak beyazliginda tesadüfler, gazete ilanlari, hirlayan köpekler, tribün çocuklari, Hakan Biçakci apartmanlari, paranormal domatesler, flaslar ve evet Ninjalar… Tekmili birden…Hakan Biçakci tedirginligi, saplantiyi ve tatminsizligi ustaca anlatiyor. Romanlarindaki tekinsizligi bu defa hikâyeleriyle sürdürüyor.Hakan Biçakci’dan tuhaf hikâyeler… Ürkek ve kasvetli zaman prelüdü…