‘Hak ettiği gibi yaşayamadı.' Baudelaire'in yaşamı, bu teselli edici sözün görkemli bir örneği gibi görünüyor. Kuşkusuz ne bu anneyi, ne ömür boyu katlandığı bu rahatsızlığı, ne bu vasi mahkemesini, ne bu cimri metresi ne de bu frengiyi hak etmişti. Hele erken ölümünden daha haksız ne olabilir ki? Ancak, düşününce, bir kuşku beliriyor insanda: Çünkü Baudelaire'in kendisini de incelersek, o da kusursuz ve görünüşe bakılırsa çelişkisiz değil: bu yoldan çıkmış adam bir daha geri dönmemecesine, en bayağı ve en keskin ahlâkı benimsemiş; bu ince ruhlu kişi en sefil fahişelerle düşüp kalkmıştır.”