Saat: 03.01
Dehşet anı!
Nereden geldiği meçhul ama her tarafı kaplayan uğultulu sesler...
Türkiye’de, Richter Ölçeğine göre 7,4 büyüklüğünde bir sallantı...
Nüfusun yoğun olduğu birçok yerleşim yerleri çocuğun beşiği gibi sallanıyordu. Herkes şaşırmıştı. Evlerden kaçan kaçana...
Çığlıklar...
Feryat sesleri...
Umut, gözünü uzun süre kitaplardan ayırmadı. Dertlerini her zaman kitaplarla paylaşıyordu. Sonradan buna Gizem’i de ekledi. Kitaplardan uzak bir hayatı; sönmüş, çürümeye yüz tutmuş ve aşksız görüyordu. Sevgi ve aşk iki sevgilinin gözlerinin içindeydi. Her bir harfini gümüş, kelimesini altın, cümlelerini alyans, yapraklarını inci ve kitabın bütününü bir kâinat olarak nitelendiriyordu. Kâinat
onların aşkıyla yaşıyordu. Onlar bilgi demekti, nefes demekti, sabır demekti, yumruk ve hatta nükleer güçlü bir bomba demekti... Onlar için, Dünya’ya; güneş ısısını, ay ışığını ve yıldızlar parlaklığını veriyordu...
Umut, insanların ‘’Aşkları Biterse’’ hayatta biter diye düşündü. Ardından ufku uzun uzun seyretti... Belki de yeni bir aşk arıyordu!
Bu roman, depremdeki gerçek olayları, sonrasında kurulan çadır kenti ve iki seven insanın aşk serüvenini anlatıyor. Psikologların, uzmanların ve yazarların aşk konusundaki görüşlerine de yer verilen romanda; “Aydın bir ülke ve aydın bir insan” profili çiziliyor.