Ask kavgasiz olmaz" diyordu, kendi kendine. Ona göre, sessiz, sakin, sütliman denecek sekilde dalgasiz denizlerde yüzmeye alismis olan gemiler, karsilarina çikacak ilk firtinada alabora olup batarlardi. Oysa hayatin kari, kisi, firtinasi vardi. Kesinlikle sütliman bir deniz gibi degildi, hayat. Sevenler, hayatin dagdagasina, gelgitlerine çok önceden hazir olmaliydilar. Asktaki kavga, bu hazirlanisin, bu hazir olusun göstergesiydi..."Gönüle ilk giren sevgi, bir kor gibidir. Zamanla üzeri küllenir gibi olsa da, ömür boyu hiç sönmez. Insanin basina ne gelirse gelsin, gönül ilk sevdigini unutmaz. Sevgiyi yüce kilan da budur. Yani, unutmamak, vefali olmak, anilara saygi göstermek. Insan olana bu yakisir, çünkü.""Göz gördügünü unutsa da, gönül gördügünü unutmaz. Göz disa, gönül ise içe, daha da içe bakar. Göz ufuklara kadar görebildigi halde; gönlün, ötelerin ötesini görebilmesi bundandir.""Güzelsu'yun çaglayani üzerine bosaliyor gibi geldi. Yikandi, durulandi, temizlendi. Hasattu vadisinin bunaltici yaz sicaklarinda sirilsiklam tere batan vücudu hücre hücre serinledi. Hafifçe nemlenen gözlerinde olusan gökkusaginin altindan geçip çoban kiz oldu; gitmek üzere olan prensinin terkisini atladi. Onu arkadan simsiki kucakladi, basini sirtini yaslayip içeri girdi, yüreginin tam ortasina oturdu. Sonra bütün kapilari kapatti:- Bundan böyle kimse giremez buraya. Istesem ben bile giremem, dedi.-Iste simdi iki bedende bir gönl olmuslardi. Sonra sitem yüklü sesle fisildadi:- "Beni birakip gidecek miydin yoksa?"-Bütün bunlari diyemedi. Düsündüklerinin hiçbirini yapamadi yine."(Tanitim Bülteninden)