“Canlılığını günümüze dek korumuş ve zamanla adını İngiliz kraliçelerinden Fransız polis memurlarına, felsefe taşından Philadelphia’da on beş yaşındaki katillerden oluşan bir çeteye kadar farklı şeylere vermiş mitolojik bir kişilikle ilgili garip bir merak söz konusudur” diyor Dora ve Erwin Panofsky ve bu tükenmeyen merakın kaynağındaki kişiliğin hikâyesini sanat tarihindeki temsillerinin izlerinden giderek analiz ediyorlar.
Pandora’nın gerçekten bir kutusu var mıydı? Kapağın açılması iyiliklerin mi yoksa kötülüklerin mi dışarı çıkmasına sebep oldu? Havva ile Pandora arasındaki bağlantı neydi? Rotterdamlı Erasmus’un bütün bu hikâyedeki yanlış anlaşılmaya nasıl bir katkısı oldu? Zaman içinde Pandora’nın algılanışı ve anlatıları nasıl değişti? Goethe eserlerinde Pandora’yı nasıl ele aldı? Dora ve Erwin Panofsky, bu kitapta, Rönesans sanatçılarının gravürlerinden Paul Klee’nin resimlerine çok sayıda tasviri geniş bir çerçevede değerlendirerek ilginç sonuçlara ulaşıyorlar.
“Hiçbir mit Pandora mitinden daha tanıdık ve muhtemelen o denli tamamıyla yanlış anlaşılmış değildir. Pandora ilk kadın ve güzel yaramazdır; yasaklı bir kutuyu açar ve insan teninin varisi olduğu ne kadar kötülük varsa işte o kutudan çıkar; yalnızca umut kalır. Pandora’nın kutusu herkesçe bilinir ve bu durum, Pandora’nın aslında bir kutusunun olmadığı düşünüldüğünde daha da dikkate değer bir hal alır.” (J. E. Harrison)