“Köy Enstitüleri’ndeki romantik milliyetçilik, ‘tabiat anayla köylü babanın’ arasının düzelmesi, aynı zamanda köyün cumhuriyet rejimini içselleştirmesi
ile doğru orantılı olmuştur. Romantik milliyetçilikteki, doğa ve tarihsellik vurgusu cumhuriyetin ulus-devlet inşasıyla bu orantıyla bütünleşmiştir. Toplumların eğitildikçe uluslaşması ile toprakların işlendikçe yurtlaşması, tabiata hâkim olan ve ileri cemiyetler yaratmayı amaçlayan Köy Enstitüleri’nin en önemli söylemi olmuştur.”
Emre Ateş, cumhuriyet tarihinin en tartışmalı konularından birinin, Köy Enstitüleri’nin gerçekliğine taze bir bakışla eğiliyor. Hem “Enstitü nostaljisine”
kapılmadan, hem bu özgün tarihsel deneyimin hakkını vererek… Kitaba adını veren Kazma-Kürek, Defter-Kitap beraberliği, Enstitüler’in “iş içinde
eğitim” (ve “imece”) yöntemlerine verdiği asli önemi anlatıyor. Köylünün çalışarak öğrenmesini ve bu deneyim içinde vatandaşlaşmasını öngören bir aydınlanma ve kalkınma projesi... Bu işlevselci yaklaşımın, “vazife aşkı” ile “vatan aşkını” birleştirerek, ulus-devlet inşasında toplumsal motivasyonu artıran bir tür “seküler din” oluşumunu temellendirdiğini görüyoruz. Bu seküler din, tarihsel geçmişe reddiye, entelektüalizmle boğuşma, köy-şehir ikiliği ve pastoral kooperativizme dayanan bir romantik söylemle şekilleniyor. Bu söylem, yazarın Bertrand Russell’dan aktardığı, “Aydınlanmanın rasyonalizmini, faydacıların pratikliğini, pozitivistlerin materyalizmini ve bilimciliklerini, sosyalistlerin kolektivizmini ve ekonomik determinizmini” yansıtan bir ufka açılıyor. Köy Enstitülüler’le yapılan
görüşmelerle de zenginleşen, titiz ve canlı bir çalışma.