Aidiyet, başkahraman Nada’dan yola çıkarak tüm insanlığın kendini bulma hikâyesini anlatan masalsı bir roman. Bu zamansız serüvende, bambaşka diyarlarda tuhaf ama içten insanlarla karşılaşan Nada, ait olduğu yeri ararken birçok hikâye dinleyip kendini ve evrendeki yerini anlamlandırmaya çabalıyor. Hakikatle yanılsamayı harmanlayan bu alegorik roman, bize mekânların önemsiz olduğunu, daima yanımızda taşıdığımız yüreğimizi dinlemeyi ve ona dönmeyi hatırlatıyor.
“Adım Nada. Ağaçların Altı’nda doğdum, ancak hiçbir zaman buraya ait hissetmedim. Ağaçların Üstü’nü, Dağlar’ı, Ovalar’ı, Suların Altı’nı, diğer diyarları görüp neden bu denli farklı olduğumu öğreneceğim. Aileme, yandaki komşuya, okuldaki arkadaşlarıma neden hiç benzemediğimi anlayacağım. Ona tapsam da, deliler gibi sevsem de ve bu düşünce kırıntısı, bu şüphe beni kahretse de babamın gerçek babam olup olmadığını öğreneceğim. Başka bir yere ait olup olmadığımı göreceğim. Merak ettiğim her şeyin peşinden gideceğim. Efsanelerin, söyletilerin ve anlatıların ötesini insan ancak kendi gözleriyle görebilir, öyle değil mi?