“Bu iş buraya kadar…” deyip tam pes edecekti ki kulağının dibinde bir cayırtı koptu.
Terasa çıktılar, ocaklarını mahvetmeye gelen tankları içlerine akıttıkları sel olmuş yaşlarla izlediler.
Kendinden geçtiğini fark edince askıdan indirdiler, ayaklarını yumuşak bir şeyin üzerine değdirdiler.
“Ayağının altında Mustafa Pehlivanoğlu var.” diyorlardı.
“Az önce idam ettik, buraya getirdik, ayaklarının altına attık.”
Devrimci arkadaşının bir de sigarayı bırakma savaşı vardı ki evlere şenlikti. “Devrimci sözü; bu mereti daha içmeyeceğim.” diyerek sigarayı atar, eşi ziyarete geldiğinde kederlenmiş bir yüzle döner, kendisinden, “Ülkücü kardeş, bir dal sigara verir misin?” diyerek sigara ister, ardından mutlaka eklerdi. “Borç ha!”
Karın çokça yağdığı gün onun acısını azaltmak için kıldığı iki rekât namazın ardından gözlerinden yanaklarına süzülen gözyaşlarını parmak uçlarıyla silerken “Bozkurtlar ağlamaz.” dedi
acı bir tebessümle. “Dağlarda ölür, yeniden dirilir, oradan kök salarlar; kökleri dağın toprağıdır, karıdır, beyazıdır, yeşilidir.”